Zuhal Tekkanat; nam-ı diğer “Bayan Nihayet”, Cemal Süreya’nın ikinci eşi, Memo Emrah’ın da annesidir. Bir rivayete göre ikilinin tanışması şu şekilde olmuştur:
Cemal Süreya, bir arkadaşına, hayalini kurduğu kadını bu cümleyle tarif eder: “Düğmemi dikebilecek bir kadınla evlenmek istiyorum.” Bu cümleden birkaç gün sonra, bir yemekte Zuhal’le karşılaşır ve görür görmez de aşık olur. Yaka düğmesini kopartıp ona uzatarak hemen oracıkta evlenme teklifi eder…
İşte bu masalsı aşk, Cemal Süreya’nın, karısı Zuhal’in hastalandığı ve hastanede yatmakta olduğu bir dönemde, onun için yazdığı mektuplarla kağıda dökülmüştür. Bu mektuplar, Süreya’nın “Onüç Günün Mektupları” isimli kitabında bir arada bulunuyor…
Şimdi okuyacağınız aşk dolu cümleler, kitapta yer alan mektuplardan sadece bir tanesine ait…
“Zuhal’im, hayat! Hayatımsın.”
… “Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir de şeyi bilmeni isterim: Benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hala başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. N’olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakıştır.”
“Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum.”
… “Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanı başımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak.”
“Denize dökülene, ölene dek. Bizim için tek koşul mutluluk olabilir. Hiçbir şey bozamaz birliğimizi. Üçüz, gözüz biz.”
… “Sen de öyle düşünmüyor musun? Ne tuhaf, son bir iki ayda seni, benden biraz uzaklaştın, araya mesafeler, tedirginlikler sokuyorsun diye düşünürken, o sırada sen de aynı şeyleri düşünüyormuşsun. Bunlar aşkın halleri, aşkın zaman zaman kişinin önüne çıkardığı ezinçler, üzünçler herhalde. Bunu böyle yorumlamak gerekir.”
“Bir de seviyorum seni. Tek dalımsın.”
“Memo’yla birlikte ama ondan da öncesin. Bunu böylece bilesin. Bilinmelidir bu.”
“Kahvenin önünden otomobiller geçiyor. Bir tane de at arabası. Seni düşününce o atı da seviyorum.”
“Çay içiyorum. Artık ıhlamur içeceğim. Ne yumuşak, çağrışımlı, bağışçı, düşcül şeydir ıhlamur. Evimizin önünde bir ıhlamur ağacı olsun. Sen saksıda da yetiştirebilirsin ıhlamuru.”
“Gece yatakta Memo’yla hep seni konuştuk. Susunca seni sustuk. Uyuyunca seni uyuduk.”
“Akşamları eve döneyim, kapıyı sen aç: Gözlerin…
Memo okuldan dönmüş olsun. Kaçıncı sınıfta olsun?
Duygulu bir adamım ben. Bir film görmüştüm eskilerde; bir Fransız filmi; adı: Jesuis un Sentimental. O filmdeki adam gibi miyim nedir?
Öfkem belli olur, coşkum ortaya çıkar da sevincim, üzüncüm dibe akar, orda büyür.”
“Yalnız seninle güçlüyüm. Sen olmasan bir anlamım olamaz. Sev beni. Yaşayacağız.”
“Her şeyimi sana borçluyum. Sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın.”
“Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.”
“Aşk büyüdü, aşk!
Sen hastanedeyken her gün yazacağım sana. Seni nice sevdiğimi anlatacağım.”
“Yüzüğünden öperim.”
“12 Temmuz 1972”
Yararlanılan Kaynak: Onüç Günün Mektupları