Yattığı Akıl Hastanesine Yönetici Olarak Geri Dönen Sıra Dışı Kadın: Maria Rose Balter

Bir çocuk dünyaya gelirken ne yazık ki, ailesini de, yaşayacaklarını da seçemiyor. İşte Maria Rose Balter de, dünyaya geldiği andan itibaren talihsizlikler peşini bırakmamış bir çocuk. Ancak yetişkin bir kadın olduğunda, başarı hikayesini kendi elleriyle yazmayı da başarabilmiş…

Patricia, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya geldi…

Üç kardeşi daha olan Patricia 5 yaşındayken, annesi tarafından bir çocuk bakım yurduna verildi…

Üç kardeş arasından neden onu seçtiği ise, bir bilinmezlik konusu…

Kısa bir süre sonra, İtalyan asıllı bir çift, Patricia’yı evlat edindi… Ama yeni ismi “Marie” olan küçük kızın yüzü ne yazık ki yine gülmeyecekti…

Marie’yi evlat edinen çift, dışarıdan son derece saygın görünüyordu. Bu yüzden hiçkimse, Marie’ye yapacakları eziyetleri tahmin edemezdi.

Marie’nin yeni ailesi, onu evin mahzenine kapatıp düzenli olarak işkence ediyordu…

Marie küçük yaşından genç bir kadın olana kadar, bu sistematik işkenceye maruz kaldı. Ancak elbette, iyi veya kötü; her şeyin bir sonu olmalıydı.

Marie 17 yaşına geldiğinde depresyon yüzünden felç geçirdi ve doktorlar ona şizofren teşhisi koyarak onu akıl hastanesine yerleştirdiler…

Çünkü Marie, yaşadığı korkunç şeyler yüzünden halüsinasyonlar görmeye başlamıştı.

Yemek yemeden, yataktan kalkmadan, halüsinasyonlarla geçen 17 zor yılın arından Marie için nihayet ufak da olsa bir ışık yandı.

Hastanedeki zor yılların ardından, Marie’yle yakından ilgilenen birkaç doktor, onun aslında şizofren olmadığına; sadece ağır bir depresyon geçirdiğine karar verdiler. Ve Marie’nin hastaneden çıkması için ona yardımcı oldular.

Marie 34 yaşına geldiğinde, işkence ve tacize maruz kalmış yalnız bir kadın olarak hastaneden çıktı. Ama gerçek hayata dönmek onun için hiç de kolay değildi…

Kızgındı, mutsuzdu ve en önemli hiçkimsesi yoktu. Ama o, yaşamından vazgeçmedi ve hayata sıfırdan başlamaya karar verdi.

Doktorları akli dengesinin yerinde olmadığını söyleseler de, o, hayatını yeniden kurup Salem State Üniversitesi- Psikiyatri Bölümü’ne girmeyi başardı…

Bölümünden başarıyla mezun oldu. Ancak hayat, onunla uğraşmaya kararlıydı. Marie, kansere yakalandı ancak mücadeleci ruhu ona bu konuda da yardım ederek, bu savaşı da kazanmasını sağladı.

Kendisi gibi akıl hastanesi geçmişi olan Joe isminde bir adamla evlendi. Marie bu arada doktor olarak çalışmaktaydı…

Ne yazık ki, eşiyle de sadece 6 yıl yaşayabildi. 6 yılın ardından hayatını kaybeden Joe’dan sonra, Marie de kendisini tümüyle işine verdi.

Kendisini işine adayan Marie, yüksek lisans için Harvard Üniversitesi’ne girdi, psikiyatrik hastalarla çalıştı ve çeşitli konferanslar verdi…

Sonra biyografisini yazdı ve onun yaşam hikayesi Nobody’s Child isimli filme konu oldu. Bu arada da işiyle ilgili birçok ödül kazandı.

Marie, 58 yaşındayken, 17 yılını geçirdiği hastaneye yönetici olarak atandı: “Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim….”

“Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. Ve bugün bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim.”

Marie, katıldığı bir konferansta başarısını bu anlamlı cümlelerle açıkladı insanlara.

Marie Rose Balter, hikayesiyle hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını, herkese kanıtladı…

Marie’nin bu başarısı, her yere haber oldu. Onun bu zaferi, bir ajans tarafından şu cümlelerle anlatıldı:

“En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize olan yolculuk. Affetmek de, bu yolculuğun en kestirme yolu. Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi de barındırır. Dersi görebilmek içinse, yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalırız…”

Marie Rose Balter, 6 Ağustos 1999’da aramızdan ayrıldı. Ancak giderken, hikayesiyle birlikte tüm dünyaya çok büyük dersler bıraktı…

İLGİLİ YAZILAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisement -

SON YAZILAR