Dünyada ne kadar insan varsa, o kadar da “aşk” ve “sevgi” kelimeleri üzerine yapılmış tanım vardır. Herkesin aşkı, herkesin sevgisi kendine yani… Öyle ya, yoksa nasıl açıklayabiliriz; üç gün süren büyük aşkları ya da bir ömre sığmayan sevgileri. Herkes bunu farklı tanımlıyor olacak ki, arada böylesine büyük bir uçurum var.
Şimdi sizlerle ekşi sözlük yazarı ayhanores’in 2005 yılında, “sevgilinin yanında osurmak” isimli başlığın altında paylaştığı anlamlı yazıyı paylaşacağız. Belki okudunuz, belki haberiniz yok. Ama her şekilde, bu yazının, sizi kendi aşk tanımınız üzerine bir kez daha düşündüreceği kesin.
İşte “Sevgilinin yanında osurulur mu?” sorusuna bambaşka bir açıdan cevap veren bir yazı…
Bizimkiler bundan 38 sene önce tanışmış…
Peder Bey taze tıp öğrencisi, anne kişisi Fransız kültür çömezi. Annem görüyor babamı, ben bu çocukla tanışacağım diyor arkadaşlarına; yapma diyorlar, biriyle birlikte o. Olsun diyor annem; ben beklerim.
Babam da boş değil hatuna da serde hovardalık var biraz. Bir de; bu kız çok güzel ama kapılırsam bir yıla kalmaz evlenirim ben bunla, daha okul bitmedi, askerlik de var ne bok yiyeceğim lan diyor. Diyor da pek kaçamıyor, bir sene sonra nişanlanıp fakülte bittiği gibi evleniyorlar…
Askere de birlikte gidiyorlar. Kebap askerlik yaptım diyen pederin karşısına çıkmasın. Gittim diyor peşinden annem, başka bir şey yapmazdım.
Türk Havayolları’nın hosteslik sınavlarını birinci kazanıp reddettim, sevdiğim adamla evlenip ben bunla her şeye varım diyip gittim diyor. Önce birlikte askere, sonra yirmi yıl Anadolu’nun içinde göt kadar bir kasabaya, anca kırk beşinden sonra kendi memleketlerine, İzmir’e…
Hiç gocunmadım, istedim, karar verdim; kararlarımın arkasında durup sevdiğim adamla aile kurdum, asla aklımdan ufacık bir acaba bile geçmedi ve bu aileyi böyle arada tuttum der. Haklı.
Otuz yıllık annem, bilmez miyim, yerden göğe haklı.
Sevdiğin biriyle olmak nedir? Vazgeçtiklerin için tek tek fatura tutup ilk kavgada senin yüzünden bunlardan geçtim demek midir?
O biri diğer öbürlerini yok ediyor diyip ilişkiyi ciğerci kedisi gibi gözü dışarda sürdürmek midir? Başka bir şeyler midir yoksa?
Kış ortası… Annemle değişmeli nöbet tutuyoruz babamın yanında. Kolon rezeksiyonu; kolon ca. Öncesinde aylarca, devamında aylarca radyoterapi ve kemoterapi.
Üzüntüden gözümüzün feri götümüze kaçmış ama peder beyin sadece bilinci açık diye bir yandan nasıl mutluyuz… Bu iyi, çünkü daha da iyi olacak, enseyi karartmak yok. Ama içimiz paramparça.
Aylarca ileostomi, ne yediği belli ne çıkardığı… Yandan çarklı gibi gidip geliyoruz tin tin tin sabahın körlerinde radyoloji merkezlerine. Cesedi çıkmış gibi geri iade ediyorlar.
Babamın kuyruk dik ama bunlar bana koymaz diyor, seni yarın donumdan çıkarırım diyor. Eski Karşıyaka yüzücüsü. Akşamına suyun içine ağlamayı öğreniyorum.
Aylar sonra tedavisi bitti, son ilaçlarını aldı, kolostomi kapatıldı. Beton gibi adam çocuk gibi kaldı. Ama aşarız dedi, aşarız dedik; aşarız. Bunların hepsini aşarız. Burdayız, yan yanayız, demirbaş sayımında eksik yok. Birlikte aşarız.
Kalın bağırsağı aylardır çalışmıyordu. Artık çalışması gerekiyordu. Günlerce annemle babamın osurmasını bekledik.
Annem sevdiği adamın günlerce kel kafasını osurabilsin diye okşadı.
Günlerdir şu başlığı her gördüğümde içim düğüm düğüm oluyordu. Geçmiyordu o düğüm. Bir osursam rahatlayacakmışım gibi sanki…
Nereye mi varacağım; bir yere varmayacağım.